Bazı şeyleri yerinde, içinde gözlemleyince daha iyi anlıyor insan. Özellikle sanata ve tasarıma dair düşüncelerimin yeni yeni oturmaya başladığı bu zamanlarda yapmış olduğum Berlin ziyaretim bazı şeyleri daha iyi anlamamı sağladı, ya da ben öyle bir yanılsama içerisindeyim…
Sanat Toplum İçindir
Endüstriyel tasarımın adeta doğduğu bu topraklarda, evlerin mimarisinden tutunda, otobüslere, metro istasyonlarına, parklara kadar herşey eldeki imkanlardan (alan, yer, ulaşım, amaç) en etkili şekilde faydalınabilmesi için tasarlanmış. Bu durumu Berlin’in her köşesinde hissetmeniz kaçınılmaz.
Herhalde en efektif trafik ışıkları konumlandırılması, en efektif park lokasyonları, gece aydınlatmaları, en kolay yürüyüş parkuları, istenilen her noktada karşınıza çıkan çöp kutuları…
Bir şehir düşünün; içinde kural setlerine harfiyen uyularak tasarlanmış bir şehir planlamacılığıyla birlikte, birçok kişinin aynı anda kalabileceği komün evler, işyerleri, arabalar vb. Endüstriyel tasarıma dahil ya da olmayan ne varsa endüstriyel tasarımcılardan çıkmış gibi.
Bu durumun benzerini Londra’da gözlemiştim fakat Londra, Berlin’den farklı. İlk başta benzer gelse de farklı. İngilizlerin kendine özgü mimarisi, sanat anlayışları ve ince zevkleri detaylarda hissedilirken, Berlin’de detaylar hep amaca yönelik. Adeta her nesne ihtiyaç-amaç sorularına cevap niteliğinde tasarlanmış, testlerden geçmiş ve senelerdir hayat buluyor.
İnsanlığın Karşı Koyulması Zor Tutkuları
Total Kullanıcı Deneyimi yazımda da belirtmiştim, Kullanıcı Deneyimi’nin önemli bir parçası da alışkanlıklar ve bunların nesillerden nesillere aktarımı. Bu durum ya da belki her daim var olan bu olgu, insanda belirli bir süre ya da doyum sonrası şu iki kaçınılmaz duyguyu ortaya çıkartır:
Sıkılma ve Doyumsuzluk.
İnsanlar sıkılırlar ve çoğu doyumsuzdur ya da dünyanın gelmiş geçmiş en büyük sosyolojik teorilerinin uygulanması sonucu bu hale gelmiş de olabilirler. Fakat nasıl bu hale geldikleri ayrı bir araştırma konusu olsa da sonuç sabittir. Sıkılma ve doyumsuzlukla baş etmek zorundasınız.
Eminim Kuzey Avrupa ülkeleri de bu durumla başa çıkmaya çalışıyorlardır ancak intihar oranlarının en yüksek olduğu bu ülkelerin aynı zamanda en gelişmiş ve düzenli standartlar sunmaları da bu oranların bir süre sonra sebebi haline geliyor.
Kullanıcı Deneyimi Bir Süre Sonra Herşeyi Birbirine Benzetirse
Bu konu çok hassas bir konu. Özellikle bizim gibi duygularıyla karar veren milletlere kitabın sonunu hemen söylemek hiç hoş olmaz, olmuyor. Ayrıca Kullanıcı Deneyimi’nin yeni yeni gelişmeye başladığı ülkemizde de henüz böyle bir durumla karşılaşmamıza daha var…
Ancak gelişmiş ülkelerde, ki her anlamda gelişince bu ünvanı alanlar için konuşuyorum, sıkılma ve doyumsuzluk her sistemin mükemmele yakın çalışmasıyla ortaya çıkıyor. Bizim gibi hayatına -5000$ ile başlayan bebeklerin olduğu bir milletin hayatının tamamı “challenge” ile geçerken, sistemin oturduğu yerlerde bu durumun yokluğu, bizim hiç de anlayamayacağımız ya da alışık olmadığımız sonuçlar doğuruyor.
“Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir sözü” bundan 1000 küsur yıl önce Herakleitos tarafında söylenmiş olsa da, gelişen bilgi teknolojileri ve bilginin dağılma hızı yüzünden söylendiği zamandan hiç olmadığı kadar doğru ve yine bilginin dağılma hızıyla orantılı olarak geçerliliğini hızla arttırıyor. Bu yüzden de Kullanıcı Deneyimi tasarımı bu hızla, bu olgunun geçerliliğini koruduğu müddetçe devam edecek.
Yani, eğer Kullanıcı Deneyimi bir para birimi olsaydı, onu bu metaya bağlardım.
Doğu toplumları duygusaldır, duygularıyla hareket ederler. Rakamlar, analitik düşünce bize hep ters gelir. Doğal olarak veri odaklı tasarımında yaygınlaşması çok zaman aldı, alıyor olacak.
Ancak bu belki de çok kötü birşey değil…